→ IEEE Standartları → IEEE.org → IEEE Xplore → IEEE Spectrum → IEEE Türkiye
En Karanlık ‘Beyaz Gece’

İnanç ve insan, insanlık tarihinin başından itibaren ayrılmaz bir ikili olmuştur. Açıklanamayan olaylar kudretli bir güce, yüksek bir varlığa ve çoğu zaman tanrıya bağlanmıştır. Kimi insanlar bu inanç açlığı karşısında manipülatif kişilerce kandırılması kolay, muhakeme yeteneği düşük bir psikolojiye bürünmüştür. Jonestown bu psikolojik manipülasyonun en net görülebileceği Amerika tarihinin en üzücü katliamlarından birisidir.

Jonestown’da gerçekleşen 300’den fazlası çocuk olmak üzere 900’den fazla insanın katledilmesinden sorumlu kişinin adı James Warren ‘Jim’ Jones’tur. Halklar Tapınağı adlı kült hareketinin kurucusu ve kült lideri olarak bilinir. Çocukluğunda Joseph Stalin, Karl Marx, Mao Zedong, Mahatma Gandi ve Adolf Hitler gibi liderleri okuyan çevresi tarafından ‘ölüme ve dine saplantılı bir çocuk’ olarak tanımlanan, ırkçı bir babanın ve ilah doğurduğuna inanan bir annenin çocuğudur.

1960’ların sonuna doğru Amerika’nın sokaklarında kaosun hâkim olduğu, televizyonlarda Vietnam savaşı, insan hakları, siyasi dernek hareketlerinin tekrar tekrar gösterildiği bir zamandı. Amerika’da kulaktan kulağa Jim Jones isimli bir katoliğin verdiği vaazlar dolanmaya başladı. İlk başlarda sosyalist fikir akımlarının ve Hristiyanlığın yükselişinin karışımı olan vaazları ilerleyen dönemlerde sahnede ölmekte olan insanları kurtardığı tekerlekli sandalyedeki insanları yürüttüğü şovlara dönüştü. İnsanlara duymak istedikleri şeyleri söylüyor, mucizeler gösteriyor ve popülaritesini günden güne büyütüyordu. Bir süre sonra Jim Jones ’un tapınağını terk eden bazı müritler Jim Jones hakkında gazetelere konuştu. Jim Jones’u fiziksel, zihinsel istismarla, müritlerini uyuşturucu kullanımına zorlamasıyla suçladılar. 1977’de gazete tepkilerinin de büyümesiyle Jim Jones ve müritleri Kaliforniya-San Francisco’yu terk ederek Güney Amerika’da Guyana isimli bir şehirde kolonileşmeye başladılar. Jim Jones insanlara güvenli bir yuva, çalışma zorunluluğunun olmadığı bir toplum kısacası dünyadan uzak bir cennet vaat etti ve bu yerin reklamlarını uzun bir süre yaptı.

Jonestown vaat edilenden çok uzak bir yerdi. Jim Jones insanları kontrol etmek için ‘beyaz gece’ adlı bir manipüle sistemi geliştirdi. Köy tehlike altında olduğunda kullanılması gereken, bir siren sesiyle bütün halkı meydana çağıran bir sistemdi. Jim Jones her gece bu sireni kullanarak insanları meydana toplar her gece konuşma yapar ve gece sonunda güven ve bağlılık testi olduğunu söylediği bir içeceği içmelerini söylerdi. Meydanda toplanan insanların çevresini silah taşıyan başka müritlerle çevrelerdi. Konuşmaları sırasında silahlar dairenin içine doğru bakardı. Jim Jones her konuşmasında müritlerini çok sevdiğinden, onları korumaya yemin ettiğinden bahsetse de silahla ve her gece içmeye zorlandıkları içecek farklı bir anlama geliyordu. Müritler Jonestown’u terk edemeyeceklerini içten içe biliyorlardı. Artan nüfus sebebiyle başlayan yiyecek barınma sorunlarının yanında bütün elektronik haberleşme olanakları da sıfırlanmıştı. Müritlerin televizyon izlemesi bile yasaktı.

Müritlerden bazılarının aileleri bu iletişimsizliğe sessiz kalmadı. Kuzey Kaliforniya’dan bir inceleme heyeti gönderme kararı aldılar. Leo Ryan ve ekibi 1978 kasımında Jonestown’a gitmek üzere yola çıktılar. İşlerin koptuğu nokta 15 müritin Leo Ryan’la geri dönmek istemesi oldu. Jim Jones havalimanına doğru ayrılmak üzere giden 15 müritten 4 tanesini ve Leo Ryan’ı vurdurttu. Jim Jones yaptığı bu hareketin karşılıksız kalmayacağını biliyordu. Leo Ryan ve 4 müritin öldüğü akşam bir beyaz gece düzenledi bu sefer müritlerin içecekleri içeceği siyanürle doldurmuştu. Bazı müritler bunun doğru olmadığını intiharın günah olduğunu anlatmaya çalışsalar da yüzlerce mürit önce çocuklarına siyanür enjekte ederek sonra kendi bardaklarındaki içecekleri içerek intihar ettiler. İntiharı reddeden müritler ise teker teker Jim Jones’un silahlı müritleri tarafından öldürüldü. Ölmeden önce yaptığı son konuşmada müritlerine yaptıkları şeyin intihar olmadığını devrimsel bir eylem olduğunu söyledi ve müritlerinden biri tarafından kendi isteğiyle vuruldu.

Bu olayı ilk duyduğumda gerçekliğine inanmak istememiştim ancak izlediğim belgeseller ve dinlediğim Jonestown kayıtları sonucunda kitlesel manipülasyonun ne kadar tehlikeli ve olası olduğunu gördüm. Özellikle Jim Jones’un son konuşma kaydında arkadan gelen çocuk sesleri, bazı müritlerin kendi hayatlarının sonu olduğunu bile bile Jim Jones’u kurtarmaya çalışmaları ve geride kalan aile bireylerinin röportajları beni psikolojik açıdan zorladı. Ne kadar içler acısı ve karanlık bir hikâye olsa da bir insanın bin insan hayatını nasıl etkileyebileceğinin en somut kanıtı Jonestown’dur. Yazımı burada bitirirken Mustafa Kemal Atatürk’ün değerli bir sözü geliyor aklıma “Toplumsal gelişmenin de çürümenin de temelinde, yöneticilerin tavrı yatar.”

İlayda Aydın
2021-12-02 333